Frida’nın düşü
Mavi bir evim ben
İçimden nehirler akar
Sonra kırmızı bir çizgi
Mavi bir evim ben
Düşler geçer içimden
Ayakucumda uçurtmalar
Sonra kırmızı bir çizgi
Sonrası sarı bir yalnızlık
26 mayıs,
frekansları aynı olan birden fazla cisimden bir tanesinin harekete geçmesi durumunda diğerlerini de etkileyerek, birlikte güçlü bir titreşim yaratmaları hali
Frida’nın düşü
Mavi bir evim ben
İçimden nehirler akar
Sonra kırmızı bir çizgi
Mavi bir evim ben
Düşler geçer içimden
Ayakucumda uçurtmalar
Sonra kırmızı bir çizgi
Sonrası sarı bir yalnızlık
26 mayıs,
Cevapsız kaldığımda anladım
Yeryüzüne öksüzdü bu küçük hanım,
Sesim de yaralı çıkaramadım,
Bir martı çığlığı bu içime attığım,
Haliç gibi
Hem ayrı hem denize bağlıyım
Mayıs'05
Çözülmeler/Kopuşlar -EPISODE 1
Google’dan şarkı tuttum
“elimden birşey gelmez" yazıp google da arama yapsam!!!!
Elimden bir şey gelmezken, google dan birşey gelir mi? Benden birşey olmazken, ekrandaki bir diktörtgene bir iki sözcük yazmak...Ondan medet ummak...
"Elimden birşey gelmez " başlıklı bi tartışma açsam sanal forumlarda, yazsa insanlar ellerindekileri, ellerinde olmayanları, olmasını istediklerini, olsa nasıl olacaklarını ya da nasıl olacaklarını sandıklarını..
Çok karmaşık..Dünya,aslında daha basit olmalıydı.. Olmadı..Dünyayı aslında, daha basit algılamalıydım.
..Cam bardakta su gibi, bi demlik çay, simit peynir gibi, uzun bir sahil yolu, ağaçlı dik bi yokuş, amaçsızca çıkılmış, kısa bir tatil, bi t-shirt bi kot gibi...düğüm olmuş bi çamaşır ipi, düğmeleri eksik bi gömlek, buruşuk çarşaf, kurumuş ekmek gibi basit..
Hafıza; acımasız bi dost. unutkanlar...Şanslılar mı, yoksa unutmak zamana verilen en büyük ceza mı?
Zaman; ilaç mı gerçekten? Gerçek ne ola ki?? Basitlikte midir cidden bu sorunun yanıtı? İşte bak bunu yanıtlamak, "gerçekten" elimden gelmez. Ama basitlik yetmez bazen onu iyi bilirim...İnsan, uğraşmak ister dünyasıyla.. Elinden dahası gelsin ister..Bi misilleme, bi meydan okuma ister ..İnsan işte, ister..
En uğraşılası olanı “aşk” dediğimizdir. Kiminin maraziyeti kiminin ilacı kiminin yarası...Ama en yakışanı..Kabul bulanı...Hadi bundan başlayalım;
Bi şiir gözlü kadın, bi şiir sözlü adam lazım her insanın hikayesine..
Yeminler etmeli şimdi, hiç olmadığı kadar kederliyken, hiç olmadığı kadar yürekli olmalı...Peşinden başka kıtalara, başka evlere taşınmalı pek sevgili sevdiceğin. Gelincik tarlalarında koşturmalı, baharın peşinden koşar gibi. Kendi kendine yama yapmalı yeni bir aşkla...Aşk kapamalı eskilerden kalma açıkları, merhem olmalı sıyrıklarına..
Bi süre görmezden gelinebilir eski kırıklıklar, bir süre de olsa, hepsi gelip geçmiş, dünya masalmış gibi...Bir şarkıya kaptırıp gitmeli, sözleri bütün gün ağzında gevelemeli, anlamsız yere aklında bir nakarat, olur olmaz yerde şarkı söylemeli.
Aslında en iyisi, samimi, zarif bir Erol Evgin şarkısı dinlemeli. Eski zamanların en sade, en kırılgan, en temiz aşklarından gelmeli sözleri..Ne kadar da incelermiş demeli insanlar o zamanlar.. Ansızın yoluna, eski zaman aşıkları çıkmalı. Filiz Akın, Ayhan Işık falan. Fonda, Aşıklar Tepesi'nden Boğaziçi manzarası ya da Bayraklı'dan İzmir Körfezi, Hisar, Pier Loti kahvesi, sessiz, kimsesiz, senede bir gün gibi, mekan farkeder mi?? Boyut değiştirmelisin birdenbire, sözlerin, hareketlerin değişmeli, daha bir eski zamanlardan olmalısın..Onsuz hayat boş bir virane olmalı, tüm bir yaşam boyunca sevmeye yürekli, umutlu aştan yana durmalı, meyhaneler yetmemeli aşkının coşkusundan insana..Unutmamak üzere çöllerde dolaşan bir Mecnun gibi olmalı ki ayrılık insanı divane etmeli...En sonu isyanla bitmemeli yüreğine basa basa geçen duyguların, öfkeli sokaklara dalmamalısın, "Tanrım, ben bu dünyaya alışamadım" demekle yetinebilmelisin gözyaşlarını içine akıtarak..Bağırıp çağırmadan, ah etmeden, kötü söz söylemeden, içinde büyüttüğün çiçeklere kıymadan..Efendi gibi, acını alıp, bi kenara çekilip, kül olmalısın bi Sezen şarkısıyla. "İste, yeminler ederim aşka" demelisin, deli kızın türküsünü söylemeli saçların, dağılmalısın çünkü aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk..Hem, aşkları da vururlar bilirsin, şarkıya şiir olur. Esas olan şu saniyedir, ne yaptıysa yapmıştır herşey affedilir, git..mesin...gelsin...bu gece gelsin, isterse yeniden gitsin, ne varsa verdiğin, alsın götürsün...bile bile herşeyin bittiğini hem de..büyü bozulur sonra..sonra vazgeçmelisin hiç tanımadığın, bilmediğin ellerinden o yarin..birgün eski aşklara selam bile gönderilebileceğini düşünüp su serpersin yüreğine..yaparsın...ne olursa olsun zamanın geçtiği bilgisidir hayat kurtaran...içten içe bilirsin..unutmak da olmasa insanın özünde..ölürsün..anne karnını bile unuttuğunu düşünürsün ki bu da unutulur, inanırsın. çünkü inanmadan yaşayamazsın tüm faniler gibi. bu da geçer...daha öncekiler gibi dersin...geçer mi? Geçer mi geçer..Farkındasındır artık, bu kızı yeniden büyütmenin, değirmenlerde öğütmenin vaktidir..İçindeki küçük kızın elleri kayar ellerinden, gidersin, bütün aşklar yüreğinde, ayakların geri geri...bi rumeli havası tutturursun, saat sabaha karşı 3'tür. o gün işte..ölürsün sanki, ilk öldüğün gün, o gündür... Aylardan Ekim'dir. Bi sandalye kadardır uzayda kapladığın alan, dört top olmuşsundur. Karnındadır tüm dünyanın sancısı..Vedalaşırsın, içinle,,bi sabah uyanırsın..sende hiç "iç" kalmamıştır..
Zaman gelir zaman geçer sonra, küllerinden yeniden doğman gereklidir, Ajda'dan "yeniden başlasın" la ama bu kez yarım kalmasın diye, kalbinin aklıyla, daha korkusuz, daha bilerek,...Hatta "bitti" dersin, buraya kadarmış, unuttum bile, avutursun kendini, en kötü sigaraya yeniden başlarsın, bol bol alışveriş yapar, çantanı kapıp sıkça seyahat edersin..kimseye içten gülemezsin çünkü derinden dinleyemezsin bir süre..nereye bastığını, nerede yürüdüğünü anlamazsın..günler akar geçer...bir bakmışsın yeni bir film için, başka bir sinema salonunda, belki daha boyutlu bir perdenin önünde, iki koltukta yanyana oturmuşsun..... Belki o zaman..Umarım..Google'a eklersin "elimden birşey gelir mi" nin yanıtını.. Hatta “şansımı denemek istiyorum” butonundan"elimden yaşamak gelir" çıkar..Kimbilir...
Nisan-Mayıs'08
Gelişin
Düğün bayram.
Çorak topraklara yağmurun serpilişi.
Kuş sesleri, börtü böcek
Köylü bir şairin samimi dizeleri gibi...
Bana yeni şarkılar getirmeyi
Unutmayasın
Dallara bahar indi
Şen değilse de gönlümüz
Umudumuz olsun..
Şarkılar..
Ne olurdu ki biz hep bir ağızdan
Sussak...
Bütün kış bunu düşündük
Çare etmedi.
Günler ısındı
Çimenler ıslak
Üşüyen ayaklarımızı
Soğuk kumlara göme göme
Kumsallara adımızı yazıyoruz.
Varsın silsin dalgalar.
Gücenmiyoruz.
Ömür bitmesin istiyoruz bir yandan
Harcadığımız günlerin acısına şarap basarak
Sessizliği dinliyoruz
Güya..
Bal gibi biliyoruz
Yenilginin sesi bu...
Büyüdükçe, yaban oluyoruz.
Bu gazeteler hep yalan yazıyor
Paranın pulun bitmesi değil
Ters yüz getiren dünyayı
Telafisi yok geçen yüzyılın
Anca koyuyor acısı..
Kelimelerin gururu kırık
Ses..
Bundan bitti
Zamanın ruhuna karşı
Yürümeyi tercih ediyorum
Sakin adımlarla
Eskimemiş ruhların tınılarıyla
Şu tepeyi geçiyorum
Ötekini de
Nefes nefese
Eski bir uygarlıktan kalma bir antik kenti,
Papatyalar basmış
Hala papatyalara basmadan yürümeye çalışanlardanım
Hoşnutum.
Binlerce yıl öncesinde yürüyorum
O zamanın dualarını düşünüyorum
Kabul olmuş mudur?
Belki bir bin yıl daha var
Bizim buraları papatya basmasına
Küçülüp bir nokta gibi kalıyorum ya
O zaman anlıyorum,
Benim değil,
Dünyanın sorunu...
Silverland
Nisan’09