26 Eylül 2009 Cumartesi

Hakikat'en Sıyrılma


Yerçekimine aykırı bir koridordu ruhum.

Önden önden yürüyen bu hoyrat varlıksa;

Tanıştırayım; bedenim.

Her ikisinden de sıyrılmış, bir “ben”

Tüm ilkel sesleri duymaya programlanmasına rağmen,

Sözcüklere itimat etmeyen.

Aslında, inanma sorunum yoktu.

Canımın istediğine inanabilirdim,

Kadere mesela..Gizliden, bir köle gibi bazen

Bir sonuca bağlanmak güven veriyordu.

Bu yüzden belki,

Ne hakiki bir melek görmüştüm ne şeytan..

Hakiki bir melek ya da şeytan görmemiş insan..

Hakikat nedir bilir miydi?

Ruhum ve bedenimi uzaktan izlemek

Kader miydi “ben”im seçimim mi?

Başkasının satırlarında çalım satan bir yazar gibi,

Bana yabancı bu alemi, geçici görüyor, küçümsüyordum.

Herşey olması gerektiği gibiydi sanki.

Şaşırmak için öbür dünyayı bekliyordum.

Şimdi çaresiz bir zamana sıkışmış,

Omuzlarımda hayali birer melek ve şeytan.

Gerçekliği su götürmez bir öbür dünya simülasyonuydu “ben”

Rüzgara karşı kibrit çakıyordum.

Hakikat, kırlarda açan gelinciklerdi.

Hükmü bir tek baharda geçen.

17 Eylül 2009 Perşembe

cehennemde bir sahil kenti

ödünç et taşıyor lastik tekerlekleriyle körüklü vagonlar
kıçlarında maydanozlarıyla evlerine yol alıyor tüm kasaplık ruhlar
ben de bir ruhum ama kokmuş etim çürümüşüm gel gitten

az ötede dalgalanmış sanki zaman
limana dizelenmiş fosil balinaların arasında
gam yüklerini bekliyor paslı metaller
şiirlerini bekliyor, öykülerini kentin
anaç güvertesinde taşımak için ölüme

cehennemde bir sahil kentindeyim sevgilim
işte böyle bitiyor kafatasımın içinde bir gün

sarhoş balıkçı çekmiş oltasını beyin suyumdan
iğnesine takılan suçları ayıklıyor
küfür mü ediyor seviyor mu bu karanlık çukuru
ağzında cigarası
kaygan korteksimin kayalarına çıkıp
güneşe karşı bir güzel işiyor

ödünç ruh taşıyor lastik tekerlekleriyle sidikli vagonlar
camlara yapışmış güneş
utancından dünyayı karartıyor
renkler akıyor yavaş yavaş
kararıyorum

cehennemde bir sahil kentindeyim sevgilim
işte böyle ölüyorum

10 Eylül 2009 Perşembe

Deneysel

Defne'yle bir ağaç çizdik dün akşam. Ben ağacı çizdim, o meyveler yaptı üzerine. Sonra iki oldu ağaçlar, sonra üç. Sonra şiir yazdık ağaçların üzerine, içimizden geldiği gibi. Ben yazdım, Defne’ye okudum. Defne söyledi ben yazdım. İlk beraber resim şiir çalışmamız aklımın en güzel yerinde şimdi. Defne söyledi ben yazdım. Ben yazdım, Defne yaşadı. Bir şarkı gibi. Eski bir söz gibi, bir düş gibi.




Anne: Dallarına kuşlar konmuş bir ağaçtan geliyor ses
Ben bir Defne ağacıyım yapraklarım kuşlarla dost

Su
sesi
geliyor
çok uzaktan
duyulmaz oldu

o eski şarkılar
şimdi
gözlerim
her yerde
seni arar
bir eski
söz gibi
sanki


Kız:
Ben bir Defne ağacıyım

Yapraklarım kuşlarla dost,
Dallarımda kuşlar.
Kuş, seni göremiyorum
Ama uzaktan sevebilirim
Seninle dost olduk.

Seni dünyadan çok sevebilirim

Okura Not: Çocuk bahçesine dönmeyecek ortam endişelenmeyin, gayet sanatsal bir çalışma paylaştığım bir çocuk da olsa ortağım.


9 Eylül 2009

9 Eylül 2009 Çarşamba

Şarkı diyor ki;


Şarkı diyor ki;

Yani çevirisi aynen bu;

Mesafeli bir ilişki olsun

Bir bir rakipleri gözden geçirelim ikimiz de

Özenelim ona buna

Bilenelim ona buna

Yumruklarımızı sıkalım

Gerekirse kırıcı olalım

Birlikte ve hatta tek başına

Farketmez

Farklı olalım, herkesi yenelim

Hırslı olmak iyidir

Zaten iyi kötü değil konumuz

Yeter ki, kazanan olalım

Radyodaki bu şarkıya eşlik edenleri,

Kafamda 1 yıl tatile gönderiyorum

(Hem de Küba'ya:))

6 Eylül 2009 Pazar

İç Anlatmaları-3


Güzel Zamanlara Mıhlanmış Bir Kız Çocuğu

Güzel zamanlara mıhlandım, aklımdan çıkaramıyorum.

Alsancak’tan Teşvikiye’ye yürüyorum koşar adım.

Eski evlerin pencerelerinde çiçek büyütüyorum.

Tramvay bekliyorum.

Telaşım yok.

Acele etmek günlük dilimizde kullanılmıyor o vakitler,

Mutluluk ölmemiş, yüreğimde yaşıyor,

Mutluluk diye bir “an” var,

Bir kere elimden kaçarsa..geri gelmeyecek..bunu henüz bilmiyorum.

Büyüklere anlatılan şehir masallarını yemiyorum.

Bu bir yenme-yenilme mevzusu değildir.

Hele uyum ve alışkanlıkları içeren sosyolojik bir mevzu hiç değil.

Canlılarla ise, ilgisi yok,

Ruhlarımızın üstünde ve ötesinde bir boyutta.

Korkarım uzağına düşüyorum zamanın,

Uçlarında dolaşıyorum

Bildiğin üçbuçuk atıyorum,

Bu gece hemen şimdi

Çık şu Yeşilçam ya da Gazi Kadınlar sokağından, tut omuzlarımı

Silkelenip kendime gelmemi söyle yeniden

Kestane tezgahlarına çarpa çarpa

Kaçsam da.

Al bunlar anahtarlarım

Tek tek aç şu kilitlediğin kapıları

Anahtarımı bırak, git lütfen.

İzleyiciler