9 Ağustos 2009 Pazar

burnuna dayadı anahtarı bastı tetiğe

kapının açılmasıyla sanki ölümle yüzyüze gelmesine gerek kalmadan
yaşamın değerini anlayacaktı
biri, bir şey, kolları elleri olan bir şey
bir gül uzatacaktı ona
bir kırbaç uzatacaktı
ama anahtar kilidin içinde amaçsızca döndü.
şiir içinde de düzyazı içinde de olsa sabrı test etmek aptalcaydı
çünkü anahtar sonsuz dönüşte kilit sonsuz duruşta kararlıydı.

'amor fati'yi düşündüğünü hatırladı az önce
kaderini sev derken tam olarak ne anlatmak istemişti bilge
evrimde bir adım geride kalmış bunca elsiz, kolsuz yaratığın çokluklarıyla kurduğu egemenliği mi sevmek
böyle düşününce kendini tanrının oğlu gibi hissediyordu
ama kapının bir türlü açılmaması öyle olmayabileceğini,
tanrının pekala olmayabileceğini düşündürüyordu

usanıp eşiğe oturdu, kafasını kapıya dayadı
elinde tuttuğu anahtarı burnundan içeri sokarak gözünden akan yaşa aldırmadan
en dipteki kıkırdağın üstüne yapışmış kuru sümük parçasını söküp, sürüyerek çıkardı.
ışığın altında dikkatlice inceledi.
annanesinin, kafasının üzerine gerilen örtünün üzerinde tuttuğu içi su dolu cezveye, ateşten aldığı tavadaki kaynamış kurşunu döktüğü anı hatırladı. cosss.
cezveden çıkarılan garip şekilli metali elleriyle inceleyip üzerinde nasıl nazarlar ve büyüler olduğunu saptamaya çalışmışlardı annesi ve bir kaç kadınla birlikte.
beyninin içinden söküp aldığı yeşil kurşunun kıvrımlı şekillerine bakıp kapının açılıp açılmayacağına ilişkin alametler görmeye çabaladı.
olmadı. anahtarını ve ellerini yıkadı.
tanrıyla uğraşmaktan vazgeçmeye karar verdi.
kapıya arkasını dönüp uzaklaşırken baş kısmında kader yazılı anahtarını neşeli bir hareketle havaya atıp yere düşmesine izin vermeden tuttu
henüz tek bir anahtar olduğundan roman kapısından giremeyeceğini biliyordu, ama elindeki tek anahtarın öykü kapısını bile açamamış olmasına üzüldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler